Kış kapıya yavaştan yaklaşmış ve soğuklar da kendini hissettirmeye başlamışken içimizi ısıtacak bir meseleye eğilmek istiyorum: Sobalı evde büyümek…
Nostaljik Bir Gezinti: Sobalı Evde Büyümek
İçimizi dışımızı ve hatta çocukluk anılarımızı dolduran bu meselenin toplandığı yer:
Sobalı evler ve sobalı evlerde büyümek.
Yeni nesile çok yabancı olsa da 30’larında ya da daha üst yaş gruplarında olanlara oldukça tanıdık gelen bir yaşam biçimidir sobalı evlerde nefes almak. Anadolu’nun birçok yerinde halen soba kullanılır ısınmak için.
Hem başka bir seçenek yoktur, hem de bir alışkanlıktır bu. Sobalı evde uzun yıllar yaşayanlar doğalgazla ısınamazlar.
Gürül gürül yanan sobanın yerini tutamayan; sobanın üzerinde kaynayan güğümü, portakal kabuklarının soba üzerinde kavrulurken çıkardığı kokuyu ve kestanenin lezzetini veremeyen doğalgaz petekleri, sobalı evden gelenlere derin bir hasret yaşatır.
Kendimden biliyorum. Çocukluğum Anadolu’nun ücra sayılacak bir ilçesinde geçti. Birçok arkadaşım ise Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelmişti. Yakın bir arkadaşımın sobalı ev anısından şu cümleleri hatırlıyorum:
İç Anadolu’da ikamet ettiğimiz o zamanlarda, yaklaşık 11 yaşlarında iken ben, sobanın yanına kıvrılıp yatmak en büyük eğlencemdi. Soğuk ellerimizi ve ağzımızı yara ederdi kış gelince. Okula giderken ellerimin çatlayıp kanadığını hissederdim. Soğuğun şiddetini varın siz düşünün. Gün bir an önce bitse, kendimi eve atsam da sobanın yanına kıvrılsam” diye düşünürdüm.
O tatlı uyuklamaların yerini bugün hiçbir şey dolduramıyor. Evimizde iki soba vardı. Biri çocuk odasına kurulurdu diğeri salona, annem ve babam geceleri üşümemize razı gelmediklerinden böyle bir fedakârlık yapmışlardı. Elbette o zamanlar farkında değildim bu fedakârlığın, şimdilerde anlıyorum ancak. Muhtemelen anne-baba olunca anlıyor dedikleri yerde ben de daha iyi anlayacağım.
Çocuk odasının sobası akşam 6’da yalnızca odunla yakılır, içi geçmeden de odaya gidip kimse yatamazdı. Sobadan zehirlenmelere karşı alınan önlemdi bu. İsabetli bir önlem olmuş ki, sobadan bugün güzel bir hatıra olarak bahsedebiliyorum.
Sobalı Evde Çocuk Olmak
Hatıralarımı deşerken zamanın tanığı olduğumuzu ve belki bu zamanın tanığı olacak son kuşak olduğumuzu düşüyorum. Yaşımız çok geçmedi lakin hayat öyle hızlı bir akışa müteakip ilerliyor, öyle tutulamaz bir gelişmenin peşinde koşuyoruz ki bu zamanlar çok çok eski zamanlardı diyoruz.
Sobalı evde büyüyen çocukların bileceği şeylere de değinelim istiyorum.
Çocukluk; insan ömrünün en müstesna dönemidir.
“İhtiyarlar savaş çıkarabilir, ama tarihi çocuklar yazar.” diyor hatta yazar Ray Merritt.
Cümleyi dikkate aldığımızda çocukluğunuzun bir tarihi belge olup olmadığını düşünüyorsunuz, biraz irdeleyince orada yatan cevherin o küçük anılarda bulunduğunu keşfetmek hiç zor değil.
Sobalı evde büyüyen çocukların tarihe tanıklık eden hatıra defterleri de cevherlerle dolu.
Sonbahar geldiğinde sararan yapraklarla zaman tamam olur. Artık baharda kaldırılan borular ve soba yeniden ortaya çıkacaktır. Tüm aile fertlerinin dahil olduğu soba kurulumu gerçekleşir ve buradan üzerinize bulaşan is ve kurum ile siz kışın ilk kazananı olursunuz.
Bazı evlerde boru kullanımı oldukça abartılır ;misal odanın bir ucuna kurulan soba, diğer ucunda bulunan baca çıkısına ulaşsın diye borular tavanda dolambaç olurlar. Teller ile tavana asılırlar. Odanın atmosferi artık sobanın hakimiyetindedir.
Kurulan sobanın ardından evde istekler değişir, biraz odun atalım, kovayı değiştirelim, içi geçmeden kömür atsak iyi olacak…
Kurumları dökmeden, soba geçmeden o mükemmel ısı kaynağını besleriz. Evin küçüğüne kalır bu işler genelde. En azından bildiğim birçok ev için şartlar böyleydi.
Sobanın Tutuşurken Çıkardığı Ses
Muntazam çıtırtılar, eşsiz bir müzik ziyafeti ve kimi zaman en güzel şarkı sözü… ?
Alevler harlandığında güp güp sesi, hele bir de soba tutuşurken ışığı kapatıp tavanı izleyebiliyorsanız, o oda bir anda bir hayal bahçesine dönüşüverir. Devler, ateşten ordular, prensesler… Çocuğun hayal gücünde soba bir mitolojik bir kahramandır artık!
Kimi zaman da dünyaya dönmeniz için bir uyarı gönderir soba. Tam filmin en heyecanlı yerindeyken soba “Güm” diye bir şey patlatır içeride. Bir süreliğine herkes sese dikkat kesilip dünyaya dönse de filme kaldığı yerden devam etmek elzemdir.
Sobada Isınan Yemekler
Sobadan mıdır çocukluktan mıdır bilinmez; evde pişen en lezzetli yemek, soba yemeğidir. O gümbür gümbür yanan soba, evdekileri ısıtırken bir de karınlarını doyurur.
Soba Üzerine Konulan Güğüm
Sobalı evlerde, sıcak su ihtiyacını karşılamak bir diğer sorundu. Elbette çözümü vardı: Güğüm! Benim gözümde yaşını başını almış bir bekçi teyze sıfatında canlanan güğüm, sobanın üzerinde tıslarken; banyo suyunun veya çay suyunun hazır olduğunu bilmek güven vericiydi.
Çamaşır Kurutmak
Sobalı evlerde büyüyen çocukların çamaşır tellerini yakından tanıdığına eminim. Üzerine yıkanmış çoraplar asılan, atletler dizilen çamaşır telleri hangimizin çocukluğunda derin izler bırakmadı ki?
Sobada Kızaran Ekmek
Hem sırtımızı ısıtan hem de karnımızı doyuran; yetmeyip hayallerimizi besleyen yine yetmeyip hep daha fazlasını sunan soba üzerinde ekmek kızartmak… Kokusu yedi mahalleyi saran o güzel ekmekler…
Fazla kalsın da yansın diye dua ederdim ben mesela. Yanık ekmek hep çok güzel kokardı. Bir yolunu bulup unuttururdum ekmekleri, yanık kokusu gelince fark edilirdi ?
Sobaya Yapışan El
Sobalı evlerde büyüyen çocuklar o acıyı yakinen tanır. Bir şekilde elinizi değdirirsiniz. Yapıştığı gibi çekersiniz sonra. Tuhaf bir yanıktır o. Hafif sızlar, sonra unutulur. Sarılıp uyumak istediğimiz kahraman soba, ültimatom verir gibi çok yaklaşınca can yakar.
Banyo Sobası
Bunu bilir misiniz bilmiyorum ancak, banyo sorunsalına üretilmiş mükemmel bir çözümdür benim nazarımda. Kazanlı banyo sobası ile kaynar su ve hamam gibi bir banyoda yıkanırsınız. Eğer banyo sobası yoksa havanın çok soğuk olduğu zamanlarda leğende yıkanmak diye bir şey vardır.
Sobalı ev çocukları kırmızı geniş leğeni yakinen tanırlar.
Soba, bir kuşağın anılarında ve hayatında birçok yerde kendine ait bir köşe kapmıştır. Çok daha fazlasını da yapmıştır bizim için;
Tüm aileyi bir arada tutmuştur. Dışarısı soğuk olduğunda kızsanız da küsseniz de orada kalırsınız. Ödevlerinizi soba başında yapar, akşamları mandalina yersiniz.
Sabahları üşüyerek uyanıp annenize sarılırsınız. Bir odada uyumanın, birlikteliğin anlamını öğrenirsiniz.
Aile olmanın ne demek olduğunu her kış bastıran soğuklarla birlikte, herkesi bir araya getiren soba öğretti biraz da bize.
Anılarınıza doğru bir yolculuğa çıkmadan önce sizlere Grigory Petrov’dan bir parça da bırakmak isterim.
Sizler de canlı lamba gibi olunuz. Hayatın hangi noktasına konulduysanız her biriniz işinizde iyi olun, yanın ve etrafınızı aydınlatın. Soba yakıtla dolu olduğu zaman, “Ne yapmalıyım?” diye sormuyor. Evi ve insanları ısıtıyor. Genelde hayatın soğuk geçtiğini düşünürsek, sizler de canlı soba olunuz ve ruhları ısıtınız.”
Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Çocukluğun güzel anlarından buraya tekrar döndüğünüzde, canlı birer soba olmak üzerine düşünür ve düşüncelerinizi paylaşırsanız oldukça faydalı bir yazı olduğuna kanaat getireceğim.
Soba nostaljik bir öge olarak anılarımızda kalsa da biz hala varız ve yaşıyoruz, o halde bir şeyler yapmak lazım gelir öyle değil mi?
Bununla ilgili daha detaylı anılar okumak isterseniz Ekşi’deki şu bağlantıyı da ziyaret edin derim: https://eksisozluk.com/sobali-evde-buyumus-cocuk–1473507
özlenen günler… başka ne söyleyebilirim k…
Bizim de eskiden bir sobamız vardı Eski Günleri Çok Özledik Sobanın Yanın Da Uyurduk Sıcacık Kışın Kestane Ne güzel günlerdi Emeğinize Yüreğinize Sağlık
Eski güzel günler, az kazanıp çok mutlu olduğumuz o güzel günler. Kaleminize sağlık.
Bu güzel yazınız için teşekkürler.
Kaleminize sağlık! Ben biraz şanslıyım. Hafta sonları da olsa köyde sobamızla hasret giderip, üzerinden kızarmış kestanemizi yiyoruz. Özellikle kışın en iyi arkadaşımız. Ama tabi çocukluk yıllarımızın sobaları bam başkaydı. Çok teşekkürler!
Sanırım sobalı ev hayatı birçoğumuzun hayatında var. Şimdi bu yazıyı okuyunca bir iç çektim doğrusu.
sobalı ev huzurlu evdi soba gitti huzur bitti
Ay resmen o günlere geri döndüm. Köy okulunda okudum. Sobaya yapışan önlüğümün konusunun burnuma geldiğini söyleyebilirim ama ispatlayamam 🙂 Sobalı evde çocuk olmak çok güzeldi ama büyüdükçe annemin o sobalı evde neler çektiğini anladım. Bu yüzden hep utanırım bu çile içerisinde mutlu olmaktan.
Bende sobalı evde büyüdüm okurken çocukluğum geçti gözümün önünden teşekkür ederim bi anda olsa çocukluğuma yolculuk etmemi sağladığınız için.
abi bu hayalleri herkes gerçekleştirebilir bu kadar zor değil. Bi tane ormanlık alandan preferbik ev yapacan. Sobanı kuracan kestaneni atacan keyif yapacan. Ben gerçekleştirdim şahsen domuz sesleri geldi bi tane koruma amaçlı havalı tabanca aldım yine ses falan geldimi o tarafa atıyom işimi görüyo baya
iyiymiş le abi tam istediğim gibi
Güzel bir paylaşım olmuş, teşekkürler.
Nostaljiye bayılıyorum…
Abii mandalina kestane fındık uff uff .D
Okuduğumda bana bir şeyler hissettiren yazıları çok seviyorum. Bunu başaramayan ya da farklı tutkuların peşinde koşan o kadar çok blog var ki, görünce gerçekten üzülmemek elde değil.
Umarım sen hep böyle devam eder ve bu tür yazılar yazarsın.
Sevgiyle kal Çağrı.
Bilmukabele. Benim üzüldüğüm tek şey bizim gibi blog yazarlarını okumaya yeterince zaman ayıramamak.
Sağ omzumda hala yanik izi durur banyoda isinacam diye ?
Ya ne gunlerdi
Çağrı Hocam pırıl pırıl nostalji olmuş ne diyeyim, herkesin farkı bir anısı vardır soba ile ilgili. Geçmişi özletttin, yalan yok. Yaramaz çocuklar için üzerine kolonya dökmek, daha iyileri için portakal kabuğu koymak tam bir kış eğlencesi olabilir ama ben ikisinden de olmadım. Memleket çekiyor galiba, çocuk aklımla kış akşamları yapmayı en çok sevdiğim şey fındık kırıp üstünde kavurmaktı, eğer yaptığım şeye kavurmak diyebiliyorsak 🙂 . Hatta öyle ki bu ailemin “çocuk işte yapsın hadi” diyerek bana verdikleri bir görev oldu sanırım. Misafiri, ailesi herkes sohbetini sobanın bulunduğu odada yapar, diğer odaları unuturdu. Sanırım evlerin sobadan hariç manevi bir sıcaklığı da vardı. Özellikle İstanbul’un henüz peydah olmuş ilçelerinde büyüyen gecekondu insanları çok iyi bilir kışın yaşanan samimiyeti. Elektrikler gider, hava erken kararır, evin büyükleri iştedir. Herkes bir komşuda toplanır ve sobanın tavana vuran kızıllığında sohbetler birbirini aşar. Ailemden kalma evimde hala soba bir köşede duruyor, yazıyı okuduktan sonra kafamı içeriye uzatıp sobaya baktım, o zamanlar gerçekten mutlu veya tatlı olarak hatırladığımız bir zaman geçmiş şuncacık ömrümüzden.
Kestane ile fındık bende de başabaş gidebilir aslında çünkü bizim de fındıklığımız var. Yalnız, kavurma görevi bana hiç verilmedi. Sen şanslıymışsın 🙂 İstanbul’a ilk geldiğimde çocukluktan çıkmıştım ve kaldığım evler, memur evleriydi. Dolayısıyla sobayı göremedim ama o zamanları anlatan bir kitap var kıyısından köşesinden: Kafamda Bir Tuhaflık.
Benim ailemin ve eşimin ailesinin evinde de (memlekette) soba halen birincil ısınma aracı. Gittiğimizde mutlaka nasipleniyoruz. Zaman hiç fark ettirmeden kemiriyor bizi bir fare gibi. Umarım çok yemeden fark etmek mümkün olur.
2001 öncesi her günüm sobayla geçiyordu. Basma talaş favorimizdi. Gecenin bir yarısında, sabahın köründe soba doldurmak müthiş zahmetli ve korkutucuydu. Hep ben giderdim bodruma kovaya talaş basmaya. Şehir değiştirince bu muhabbetten kurtuldum. Şimdi ısıtıcılarla ısınıyoruz. 7-8 yaşlarındayken sobanın kıpkırmızı olduğunu görmüştüm. O kadar da dandikti sobalarımız. Orası burası dökülüyordu. Halı yanıklarla doluydu. Sobanın en sevdiğim yanı üzerine portakal kabuğu atmaktı. Kestane alamıyorduk ama “biraz” mutluluk verirdi bu. Tabi su damlatmakta en büyük eğlencemizdi. Şimdi büyüdük hiçbir şey eğlenceli değil, mutlu olamıyoruz.
Yahu bana hiç vermediler o şansı. Bizde evin kadınları daima erkeklerden önce kalkıp evleri ısıtırdı. Hatta inanır mısın bilmem, çok az odun ya da kömür taşımışımdır çocukluğumda. Bizim sobalar da dandikti bu arada. Süsler gibi markalara para yetmezdi çoğu zaman. Eve yeni alınan soba, yeni gelin gibi kabul edilirdi. Halılar ve sobaların altındaki muşambalar hep yanıktır bizim gibilerin evinde. Saçımızdan akan suyu damlatmak ya da sobaya tükürmek başlı başına bir eğlenceydi. Geçenlerde düşündüm de ne basit şeyler bizim oyuncağımız olmuş. Ne basit şeylerle eğlenmişiz.
2003 – 2005 yıllarında, salonda ve banyoda birer soba ile +1
Yalnız değiliz, kocaman bir topluluğuz biz. ?
Sobayı o kadar güzel anlatmışsınız ki çok amaclı bir alet gibi göründü gözüme resmen 🙂
Gönlünüze sağlık.
Beğendiğinize çok sevindim Sevgi Hanım. Sizin gibi kalemi güçlü bir blog yazarından bunları duymak -okumak demeliyim- çok güzel. ?
Saat 00.35 yazını okuyorum. Beni bundan 5-6 sene öncesine götürdün. Üniversiteyi son sınıfta bırakıp gelmiştim. Çiftçi anne ve babanın oğlu ve köyde yaşayan bir birey olarak bu yaptığım herkes tarafından çok çok kötü karşılanmıştı. Bende mahalle baskısından dolayı anneannemin yanına gittim. 1 yıl onunla kaldım. O zamanlar Shell’de yıkamacı olarak çalışıyordum. Nenem vardiya çıkışlarında sobayı iyice gürletirdi. Motosiklet ile gidip geldiğim için tamda eve geliş saatlerime yakın sıcacık olurdu odamız. Nenem her gün çayı demlemiş, kestaneleri bir köşeye hazırlamış olurdu . O yılları o kadar özlüyorum ki…
9-10 yaşlarında ise anne ve babam portakal yevmiyesine giderlerdi. Benim okuldan çıkış saatim ise 15.10 idi. Ben hemen eve gelir okul önlüğümü çıkarır, önce sabahtan dağınık bırakılan yatakları toplardım. Sonrasında bizim köy yerinde ”dam” diğer anlamıyla ”odunluk” a gider sobanın kovasını doldurur, çıraları hazırlar bir koşu odaya gelir sobayı yakardım. Evin tek çocuğu olunca malum annem her şeyi öğretmişti. Çayı hazırlar sobanın üstüne koyardım. Annemin bir gün öncesinden hazırladığı yemekleri de ısınsın diye sobanın üzerine koyardım. Onlar işten gelene kadar her şeyi hazırlar ve geldiklerinde sıcacık odada yer sofrasında yemeğimizi yerdik.
Tabi o zamanlar annemin çamaşır makinesi yoktu. Annem işe giydikleri çamaşırları elinde yıkar, kurutmak içinde sobanın üzerine asardı. O çamaşır deterjanı kokusu eşliğinde aynı odada yer yatağında yatardık.
Bu anlattıklarımı bugüne kadar kimseyle paylaşmadım. Yazdığın yazı o kadar içimi ısıttı ki bende içime yer etmiş bazı hatıraları anlatayım istedim. Selametle…
Timur, ne kadar güzel anlatmışsın anılarını. Sen de beni çocukluğuma döndürdün şimdi. Var ol. ?
Yazının tamamına katılıyorum. Tek sorun gelen 1 ton kömürün kömürlüğe taşınması sorunuydu 🙂 Bazen de ters esen rüzgar sonucu evin duman altı oluşu. Ama değer mi dersek, fazlasıyla değerdi güzelliklerine.
Aslına bakarsan biz işin biraz nostaljisindeyiz Samanpan. Romantik taraflarını hatırlıyoruz çocukluğumuzun. Yoksa o kadar kömürü taşımak, sabahları soğuk bir eve uyanmak ya da sabahın köründe soba boşaltma sesiyle uyanmak zorunda kalmak pek güzel bir anı canlandırmıyor ?
haftada bir tek banyo, pazar banyosu.. çıkar çıkmaz hemen sobanın başında güğümün yanında ısınma çabası, haftada bir gün yıkanmalar ama asla kir, ter kokmamak…
abi hiç yoktan nerelere vardık ya 🙂
Yakın bir zamanda haftada sadece 1 kere yıkanma mevzuunu konu eden bir sohbete bir yerlerde denk geldim Tahsin. Gerçekten ter kokmuyor muyduk yoksa çocuk teri bir başka çocuğa ulaşmadan kayıp mı oluyordu bilemedim.
Sen bile yaşlandın, ? ben bile kelleştim ??