Birkaç istisna hariç, neredeyse tanıdığım herkes çocukluğa dönmek; kendi çocukluğuna yeniden kavuşmak istiyor. Ben de onlardan biriyim ve kimi zaman yakınlarım tarafından fazla nostaljik olmakla nitelendirilirim. Evet, çoğunuz gibi ben de çocukluğumun dizleri yaralı, bisikletli, tasolu, misketli, yerden yüksekli, saklambaçlı, cinli evli, bol koşmalı, ekmek arası domates/salatalıklı günlerine dönmek isterim ama bu biraz bencillik de olmuyor mu sanki?
Bunu yazının devamında açıklayacağım ama önce bu yazıyı neden yazdığımı, beni bu yazıya neyin sürüklediğini birkaç satırda anlatmak istiyorum.
18 Eylül 2020’de Okan Bayülgen’in Fırat Tanış ile bir videosuna denk geldim. Aşağıda o videoyu bulabilirsiniz. Sadece 1 dk’lık bu videoyu izleyin sonra devam edelim.
Videoda kimin haklı olduğu konusuna girmeyeceğim çünkü neresinden tutsan diğer tarafın haklı bir yanı olacak.
Sonra bu filmi izlemediğimi, aslında birçok sahnesini biliyor olmama rağmen bütünsel olarak izlemediğimi fark ettim. Aslında filmin hikayesini ve orijinal hikayesini anlatan Ercan Kesal’ın “Evvel Zaman” isimli kitabını da okumuştum. Sanırım kitabı okumuş olmanın yanında sahnelerini de parça parça biliyor olmak bende “Bu filmi izlemiştim” algısı yaratmış olmalı.
Oturdum, dikkatli bir şekilde izledim. Çok da beğendim. Duru oyunculuklar, fotoğrafik manzaralar ve hayatın tam da içinden, bizden; içimizden diyaloglar ile enfes bir film.
Birkaç satır önceki videoda bahsedilen “Bir Zamanlar Anadolu’da Kurgu Günlüğü” adlı kitabı buldum ve okumaya başladım. Orada, Nuri Bilge Ceylan’ın da tıpkı bizim gibi çocukluğuna özlem duyduğunu ilettiği satırları okudum. Bu okumamda ayrıca bir Ziya Osman Saba şiiri karşımdaydı. Nuri Bilge Ceylan, çocukluğu ile özdeşleştirip birkaç mısrasını paylaşmıştı. Okudum, düşündüm. Saba’nın “Geçen Zaman” adlı şiirini alt kısımda bulabilirsiniz. Okuyun, devam edelim.

çocukluğa dönmek
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar…
Yalnız bırakmayın beni hatıralar.
Az yanımda kal çocukluğum,
Temiz yürekli uysal çocukluğum…
Ah, ümit dolu gençliğim,
İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgilim…
-Doğduğum ev.
Rahatlayacak içim duysam
Bir tek kapının sesini.
Arıyorum aklımda bir ninni bestesini…
Böyle uzaklaşmayın benden, yaşadığım günler.
Güneş, getir bir bayram sabahını.
Açılın açılın tekrar
Çocuk dizlerimdeki yaralar,
Hepiniz benimsiniz:
Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar…
Yalnız hatırlamak hatırlamak istiyorum
Nerde kaldı sevgilim, seni ilk öptüğüm gün,
Rengine doymadığım o sema,
Ahengine kanmadığım ırmak.
Bırakıp her şeyi nereye gidiyorum?
Neler geçmişti aklımdan,
Nedendi ağladığım, nedendi güldüğüm?
Ah nasıldı yaşamak?
İşte çocukluğa özlemden bahseden onlarca şiirden biri de bu. Bence çok duru ve güzel bir şiir.
Çocukluk ve Çocukluğa Dönmek ile İlgili Şiirler
Çocuklukla, dahası çocukluğa özlemle ilgili başka şiirler isterseniz şunlara da bakabilirsiniz:
- Cahit Sıtkı Tarancı – Çocukluk (Affan Dede Şiiri olarak da bilinir)
- Edip Cansever – Manastırlı Hilmi Bey’e İkinci Mektup
- Orhan Veli Kanık – Bayram
- Oktay Rifat – Yıldızlar
- Ataol Behramoğlu – Bir Çocuğun Rüyası İçin Şiir
- Necip Fazıl Kısakürek – Çocuk
- Arif Nihat Asya – Çocuk ve Ağaç
- Cahit Zarifoğlu – Anlamak
- Nazım Hikmet Ran – Dünyayı Verelim Çocuklara
Kaynak: http://www.leblebitozu.com/unlu-sairlerden-cocuk-ve-cocukluk-uzerine-15-siir/
Ben, Ziya Osman Saba’nın şiirini okuyup kendi çocukluğuma özlem duymaya başlayınca biraz düşündüm. Dedim ki, “Bu bencillik değil de nedir?”
Düşünsenize, herkes çocukluğuna dönmek istiyor. Sen, annen, baban, deden, dedenin babası, dedenin dedesi…
Diyelim ki sadece senin isteğine ilahi kattan bir karşılık geldi ve çocukluğuna döndün. Böylece hiçbir sorumluluğa sahip olmadığın bir hayata yeniden başladın. Oysa anne-baban öyle mi; onlar seni yetiştirmek için daha fazla çalışmak zorunda kaldıkları bir zamana yeniden döndüler.
Kendi çocukluğuna dönmek isteyen biri, üzerinden tüm sorumlulukları atmakla kalmıyor, anne-babasına ve belki aile fertlerine ekstra sorumluluk yüklüyor. Bu duruma çok kısa bir özetle “Bencillik” tanımlaması yapmak bana ters gelmiyor.
Bir başka açıdan bakacak olursak,
Sen çocukluğuna dönmek istiyorsun. 60 yaşındaki baban da istiyor.
İlahi kat, senin isteğini kabul ederse baban çocukluğuna dönemeyecek.
Sen çocukluğuna döndüğünde baban buruk kalacak. Peki, yine de bunu bile bile ister miydin çocukluğuna dönmek?
Ben isterdim ki babam dönsün çocukluğuna. Yaşasın doya doya.
Belki de burada, şu anda hayatta olmayan babamı özlediğim için bencillik olarak adlandırıyorum çocukluğa dönmek özlemini.
Sizin bu konudaki fikriniz nedir? Çocukluğa dönmek için verilen şansı kendiniz mi kullanmak isterdiniz yoksa annenize, babanıza hediye etmek mi?
Anneniz, babanız mı çocuksu heveslerini yeniden inşa etsin yoksa siz mi etmek istersiniz?
Peki, neden?
Yazıyı Sagopa Kajmer ve Kolera’nın şarkısı “Monotonluk Maratonu”nun bazı sözleri ile bitireyim:
Vadeli yıllar karanlıktan korkmayı sana yasaklatır.
20 senede uzayan saçı küçük bir bit makaslatır.
2 çocuğum olsa aklım salıncakta sallanır.
Büyümek istemiyorum annem babam yaşlanır.
Fırat Tanış ”kıyıcılık” deyince nedense aklıma Kemal Tahir geldi. Ben olaya biraz farklı açıdan bakıyorum. Anne, baba ve evlat. Bu üçü çok kuvvetli bir bağ içerisinde olan 3 insan. Ben o hakkı hiç istemezdim. Nereden tutsan, kime versen insanın elinde kalıyor. Çocukluğa dönmek istemenin içerisinde yatan asıl sebepleri iyi analiz edip, bizde çocuklarımıza o şekilde bir hayat sunmalıyız. Yarın bir gün çocuğumuz şunu dememeli: ”keşke çocukluğuma dönsem”. Hayatın içerisinde her şey bizim elimizde değil. Hayatın yaşattığı durumlardan dolayı da insan ”çocukluğa dönmek” isteyebilir. Bu durumda da maalesef hepimiz kaderimizi yaşıyoruz. O yüzden biz elimizden geleni yapmalıyız.
Neden bencillik olsun ki? Özgürlük ve mutluluk varken gereksiz bir hayat sorumluluğunu neden almalı sizce insan?
Yazıyı okumayıp backlink peşinde koşanlarda bugün “İstanbul villa” isimli yorumcumuz var.
Gerçekten böyle içimde bir noktaya dokunan bir yazı oldu. Kaleminize sağlık teşekkür ederim.
Sayfalarca yazılabilecek bir yazıyı mükemmel bir şekilde özetlemişsin. Eline sağlık. Okumaya devam ediyoruz
Bana göre büyümek, insanın en kötü hayalidir. Ama büyüdük diye de, çocukluğa geri dönmeyi istemeye gerek yok.
Çocukken sorumluluklarımız az oluyor, işimiz gücümüz top peşinde koşup, saklambaç falan oynamak.
Ancak!
Acaba her çocukluk aynı mıdır?
Bizim özlemle baktığımız ve dönmeyi istediğimiz çocukluk, başkasının hatırlamak dahi istemediği cehennemi olabilir.
Kısacası çocuk ya da yetişkin olmak çok da önemli değil. Önemli olan hatırlanmaya değer yaşamak.
Aslında neredeyse bütün bir yazıyı birkaç cümlede özetlemişsin Çıplak Yazar. Bu yüzden yüreğine sağlık 🙂