Üzgünüm beyler! Biz, hiçbir zaman çocuğumuzla; annesi kadar sıkı bir iletişim kuramayacağız ve hep bunun burukluğunu gizli bir hançer yarası gibi kimseye göstermeden içimizde taşıyacağız. Yine de anne-babaların karşılaştığı ilginç sorunlar yerine annelerin karşılaştığı sorunlar açısından baktığımızda; bu sorunları da yaşamayacağımızı görerek biraz köşemizde sevinebiliriz. Sevincinizi çok da belli etmeyin, zira neticede o sizin eşiniz ve çocuğu da mutfak robotunda kendi başına yapmadı. Alınan her karar ile birlikte her sonuç da ortak bir çabanın ürünü olarak karşımıza çıkacak. Yani başarı da ikinize ait, başarısızlık da…
Bu yazıyı anne-babaların karşılaştığı ilginç sorunlar başlığıyla yazıyorum ama yazı boyunca hem annelerin hem de babaların yer yer komik yer yer de düşündürücü sorunlarına tanık olmanız muhtemel.Anne-babalığa adım adım – Allah kolaylık versin!
Şimdi, yaşınız biraz ilerlediğinde (ister kadın olun, ister erkek) mahalledeki teyzeler ya da en belirgin ihtimalle anne, anneanne, babaanne, hala, teyze, yenge gibi akraba saflarından şöyle kutsi bir ses yükselir: “Evlen de mürüvvetini görelim.” Öncelikle mürüvvet kelimesinin anlamını TDK Amca’mıza bir soralım. Kendisi aşağıdaki şekilde açıklıyor.
İnanmazsan dayıya sor: TDK: Mürüvvet kelime anlamı
Mahalledeki teyzeler bile dırzo oğullarındansa sizin mürüvvetinizi görmek istiyor. Ayrıca mürüvvet kelimesinin anlamını da ince görmenizi tavsiye ederim. Hepsi çocuğa bağlantılı mutluluklar. Neyse konumuza dönelim.
Eş adayını buldunuz mu?
Diyelim ki huyu huyunuza, suyu suyunuza; eh gelecek de vaadeden bir eş adayı buldunuz. Bir süre flört edip evlenme kararı verdiniz. Borca girip; “Düğünde takılan altınları ve takıları satar, öderiz yea. Biz her şeyin altından kalkarız di mi aşkım?” diye de birbirinize gaz verip evlendiniz.
Haydi diyelim ki bir mucize oldu, takılar falan borçları kapattı. Gül gibi geçinip gidiyorsunuz. Arada bir dışarda yemek yiyor, bazı geceler eğlenmeye çıkıyor, sinemaya, tiyatroya hatta baleye ve operaya bile gidiyorsunuz. Bunlar yetmiyor; pikniğe gitmek yerine brunchlara akıyorsunuz. Senelik izninizde de “Geçen sene Olimpos’a gittik, bu sene de Kaçkarlar’a mı çıksak aşkım?” diyerek birbirinizin nabzını yokluyorsunuz.
Geliyor ikinci ulvi ses: Çocuk yapmıyor musunuz?
Ve çat! Siz “Kaçkarlar mı Bodrum mu?” planları yaparken akraba safları yeniden tanzim ediliyor ve ulvi sesi ikinci kez duyuyorsunuz. “Çocuk yapmıyor musunuz? Yapın bir tane de sevelim!”
Biliyorsunuz; bu ulvi ses bir emir niteliğindedir ve şimdiye kadar kaçabilen çok az çift olmuştur.Sonra aklınızda rahat yaşamanın sona erecek olmasından tutun da bebek bezi, mama, sağlık giderleri, puset, bebek arabası, puset örtüsü, bebek koltuğu, mama sandalyesi, bebek kıyafetleri gibi sayısız masraf kalemi belirir. Biraz daha direnmeye karar verirsiniz. Sloganınız da “Diren çocuksuz hayat!” olur.
Maddi durumu biraz toparlayınca yapacağız dersiniz; çocuk bereketiyle gelir derler. Biraz daha rahat rahat gezmek falan istiyoruz dersiniz; çocukla da gezersiniz, bak falancanın da çocuğu var ama çatır çatır geziyor derler. Ya da çocuk biraz büyüyünce gezersiniz derler. Yani derler de derler.
Direniş sona eriyor!
Siz de bir süre direndikten sonra başka kurtuluşun olmadığını algılayıp kabul etmek zorunda kaldığınızda bu emre riayet edersiniz. Belki bir süre çocuğunuz olmaz; tedaviler, kürler, kontroller falan derken bir de bakmışsınız ki hamilelik testinden sonuç çıkmış: Müjde, bebeğiniz oluyor! Ve kaçınılmaz son: anne-babaların karşılaştığı ilginç sorunlar
Doğuma kadar sıkı yönetim!
Sonra başlasın, bebek telaşları. Hamileliğin başlangıcından itibaren evde bir sıkıyönetim komutanlığı kurulur ve başkomutan da kadındır. Hoş, kadın her zaman başkomutan ama şimdi daha büyük yetkileri var. Kadının çabasının çoğunluğunu rahat bir hamilelik süreci ve bebeğin sağlıklı olarak doğması oluşturur. Zaten bu başlı başına uzun ve yorucu, yıpratıcı bir süreç olduğundan kadının rahat etmeye sonuna kadar hakkı vardır. Bu 9 aylık süreçte erkeğe ise hem eşini hem de doğacak bebeğini rahat ettirecek görevleri layıkıyla yerine getirmek düşer. Peki, erkeğin hamilelik sürecindeki görevleri neler?
Hamilelik sürecinde erkeğin görevleri
Hamilelik süreci sadece kadını ilgilendirmiyor. “Oh, ben erkeğim. Yırttım.” diye düşünen varsa vallahi bütün anneler ağzınızı yırtar. Açtırmayın annelerin bayramlık ağzını. Şimdi içimizdeki kendini düşünen yaklaşımı sakince bir kenara bırakıyor ve eşimize yardımcı olmaya odaklanıyoruz. Şakası bir yana, hamilelik sürecinde erkeğe de gerçekten ciddi bir pay düşüyor. Gelin o paya bir bakalım da önceden bilgimiz olsun.
- Kadınlar hamilelik sürecinde değişken duygu durumlarını yaşayabilirler. Hatta 1 saat içerisinde birbirinin tam zıttı iki duygu durumu bile yaşayabilirler. Onun için erkek bu süreçte her zaman alttan almalıdır. Hatta pohpohlamalı ve pışpışlamalıdır. Kadının bu süreci sorunsuz atlatması, bebeğin de çok büyük ihtimalle sorunsuz doğması demektir. Anneyi rahat ettirmek son derece önemli bu aşamada. Artık her akşam bir leğen içerisinde eşinizin ayaklarını mis kokulu sabunlarla yıkar mısınız yoksa tertemiz yastıklarda, nevresimlerde mi uyumasını sağlarsınız bilmem ama bu dediklerime şaka gözüyle bakmayın. Anne rahat ve mutluysa bebek de öyledir.
- Kadının hamile olduğu 9 aylık zaman dilimi boyunca kendini çirkinleşmiş, işe yaramaz ve depresif hissetmesi beklenen bir durum olduğundan böyle bir şey sezerseniz ona hamileliğin ne kadar yakıştığını samimi olarak ifade edin.Ayrıca bebeğinizin annesi olacağı için ne kadar şanslı hissettiğinizi de mutlaka belirtin. Yani, özetle; eşinize ilginizi eksik etmeyin. Bu onun daha fazla depresif olmasına neden olacaktır. Sonra burnunuzdan fitil fitil gelir. Benden söylemesi…Yalnız dikkat:Şirinsin, sevimlisin gibi ifadeler ters tepebilir çünkü kadın şirin olmak değil, sizin tarafınızdan halen çekici bulunmak istiyor. Ona sevimlisin demek yerine “Seni yine çekici buluyorum.” demek daha iyi bir etki bırakır. Bu ayrıma lütfen dikkat beyler.
Hamile eşiniz size ilgi göstermiyorsa endişe etmeyin!
- Eşiniz hamilelik sürecinde size ilgi göstermiyorsa endişe etmeyin; sizi sevmekten vazgeçmiş değil. Ya da gönlünü bir başkasına kaptırmadı. Sadece hamileliğin doğasını yaşıyor. Siz de ilgi delisi olmaktan, her zaman eşinizin önceliği olmaktan biraz vazgeçin canım. En çok 1 sene sonra her şey daha da güzel olacak.
- Eğer kendinizi yalnız hissetmeye başladıysanız eşinizle havadan sudan dahi olsa konuşun. İletişim, hem ilgiye muhtaç duruma gelmiş olan size hem de kendini depresif hisseden eşinize iyi gelecektir. Birlikte bir şeyler yapmaya çalışın. Dışarı çıkın, yürüyüş yapın; bu arada hamilelikte bazı durumlarda yürüyüş, kadın doğum uzmanları tarafından önerilmeyebiliyor. Bunun için doktorunuza bir danışın derim. Yürüyüş yapamadığınız zamanlarda ise en azından birlikte bir film izleyin. Birlikte bir şeyler yapabiliyor olmanın nimet olduğunu göreceksiniz.
Hatta eğer yerli filmleri seviyorsanız; bir yazı yazdım. Ona bir bakın: En sevdiğim 20 yerli film
Çevrenizden yardım alın!
- Yakın çevrenizden olup da yine yakın dönemde baba olmuş arkadaşlarınıza, akrabalarınıza da bu süreçle ilgili tavsiyelerini sorabilirsiniz ama her akşam kahvehaneye gidip okey oynayan arkadaşlarınıza ya da akrabalarınıza sormazsanız sizin için iyi olur. Aksi halde şöyle bir şey olma ihtimali var: Aldığınız öneriler kahvehanedeki okey ıstakalarından birinin eşiniz tarafından kafanız ile buluşturulmasına olanak sağlayabilir.
- Eşiniz, çocuğunuzun annesi gün geçtikçe daha zor hareket edebiliyor olacak. Gücü de eskisi kadar yüksek olmayacak. Onun için iş başa düşüyor. Zaten hamilelikten önce perde asma gibi işleri yapıyordunuz. – Yoksa yapmıyor muydunuz?- Şimdi onlara başka işler de eklenecek. Ev süpürme, silme, bazen cam silme, toz alma, yemek yapma ya da yardım etme, bulaşık yıkama gibi işler sizin tekelinizde olacak. Tabi yine başkomutan ev içerisinde halen eski otoritesini koruyor olacağından çok da her şeyi ben bilirim edasında takılmanızı önermem.
- Eşinizin hamile olduğunu öğrendiğiniz andan itibaren tüm kadın doğum kontrollerine vaktiniz ölçüsünde eşinizle birlikte siz de gidin. Bu durum ona güç verecek ve sizin iyi bir baba olacağınıza dair inancı sağlamlaşacaktır. Beyler, önce eşinizin sonra çocuğunuzun kahramanı olmak elinizdeyken bu fırsatları kaçırmayın.
Hamilelik depresyonunun dörtnala gitmesine izin vermeyin!
- Hamile eşinizin depresif dönemlerinde ona sık sık bunun sadece 9 aylık bir süreç olduğunu hatırlatın. Hatta sonrasında birlikte yapacaklarınızı planlayıp hayal kurmakta özgürsünüz.
- Anne yani eşiniz, bebeğe eşya, kıyafet gibi şeyler alırken tek başına olmasın. Bu tip kararları birlikte verin ki ileride çocuğunuz size “Baba, hiçbir kıyafetimi sen seçmemişsin. Annemi de alışverişlerde yalnız bırakmışsın. Büyüyünce topuklarına sıkacağım!” demesin. Hem de eşinizi bu kararsızlık sürecinde yalnız bırakmamış olursunuz.
- Doğacak çocuğunuzun eşiniz tarafından size verilmiş en güzel ve en anlamlı hediye olduğunu üstüne basa basa belirtin. En karlı yatırım aracınızın – çocuğunuzun – fikir babası sizseniz fikir annesi de eşiniz.
- Birlikte hayal kurun. Bebeğinize dair hayallerinizi, tahminlerinizi birbirinizle paylaşın. Hatta iddiaya girin. Mesela; bebek anneye benzerse baba, babaya benzerse anne karşı tarafa bir hediye alsın.
- Eşiniz yeterince iyi bir anne olup olamayacağı konusunda büyük kafa karışıklıkları yaşayabilir. Böyle bir durumda tek ayak üstünde üç kere zıplamasını söyleyin. Şaka şaka.Bu tip bir durum yaşarsanız eşinize örneklerle birlikte onun ne kadar iyi bir anne olacağına inandığınızı açıkça ve net olarak ifade edin.
Hamilelik sürecinde kadının görevleri
Şaka yaptığınızı düşünüyorum. Hem o kadar çile çekecek ve 9 ay karnınızda taşıdığınız çocuğunuzu doğurmak için binbir türlü zorluğa katlanacaksınız hem de hamilelik sürecinde kadının görevleri yazını mı okuyacaksınız? Rica ederim hanımlar, aklımla dalga geçmeyin.
Siz şöyle bir ayaklarınızı uzatın. Neticede başkomutansınız. Eşiniz sizin için pervane olmalı ama değil mi? Bence öyle ama ne yazık ki günümüzde halen o seviyelere ulaşabilmiş değiliz. En azından erkekler erişebilmiş değil. Sizinki ulaşmış ise tebrik ederim, seçimlerinizi iyi yapıyorsunuz. Keşke diğer kadınlar da 1 TL farkla daha yardımcı bir eş bulabilselerdi.
Aslında sizin yapmanız gerekenler çok açık ve net: Eşinizle iyi geçinin, kendinizi fazla üzmemeye çalışın, depresif bir hale büründüğünüzde bunun geçici bir süreç olduğunu kendinize telkin edin, eşinizin sizi mutlu etmek için gösterdiği çabayı görün ve takdir edin.
Hepsi bu. Zaten hamilelik başlı başına zor bir süreçken kimse sizden daha fazlasını beklememeli.
Anne-babaların karşılaştığı ilginç sorunlar
Hamilelik süreci başarıyla tamamlanıp doğum da sonuca ulaştığında çevrenizdeki herkesi, özellikle erkeğin ve kadının anne babasının ağızlarının kulaklarında olduğunu; hep gülümsediğini göreceksiniz. Ee bu mutluluğun müsebbibi de siz olduğunuzda kendi başarınızın sizi nasıl mutlu ettiğine şahit olacaksınız. Kısa bir süre rahatlamanın verdiği mutluluğu yaşayacak ardından hem mutluluk hem de dertler ve sorunlarla karşı karşıya kalacaksınız.
Peki, anne ve babaların karşılaştığı ilginç sorunlar ve sorular neler?
Aslında bu başlığın altına dünya kadar yazı yazmak mümkün ama ben bugün, burada kısaca bahsedeceğim. Bu konuda Hande Birsay’ın yazmış olduğu “Emiyor mu?” adlı bir kitap da var ve müthiş komik. Aynı zamanda sinir bozucu. En kısa zamanda satın alıp okuyun derim. Bu yazıda da bazı kısımlarda ve sorularda o kitaptan esinlenildi.
Bebeği öpebilir miyim?
Bir kere bebeğiniz sevilirken herkes tarafından mıncıklanmasın, öpülmesin istiyor olabilirsiniz. Dibine kadar da haklısınız. Alt komşumun eltisinin görümcesi benim çocuğumu niye öpsün ya? Ayrıca bebekler hassas bünyelere sahipler ve bağışıklık sistemleri de henüz yeterince gelişmemiş. Sırf bundan dolayı bile “Öpmeyin kardeşim bebeğimi!” deme hakkınız var.
Normal doğum mu sezaryen mi?
SANA NE! Hakikaten sana ne? Eğer bu soruya sezaryen cevabını verdiyseniz sağlı sollu ataklara başlayacaktır karşıdaki kişi. Neden mi? Kendisi normal doğum yapmıştır. Sezaryen ile doğum yapanları küçümser. Onları tam anne olarak kabul etmez.
Niye ağlıyor?
Dolar-Euro paritesinin dengesiz olmasına ağlıyor hanım teyzecim. Yahu niye ağlasın; acıkmıştır ağlar, susamıştır ağlar, altına yapmıştır ağlar, bir yeri ağrıyordur ağlar, ilgi çekmek istiyordur ağlar ama bu ağlamalar beni ilgilendirir; seni değil!
Kucağa çok alıştırmışsın!
Ee, yani? Sonuç? Hoşuma gidiyor belki kucağımda olması… Olamaz mı? Ya da şapur şupur öpmek isteyenlere karşı bir atak olarak kullanıyorum kucağıma almayı.
Emiyor mu?
Yok, kuru fasulye ve pilav yiyor. Hatta bazı günler acı biber turşusu ile yoğurt da istiyor yanına. Tövbe, estağfurullah ya! Bu soruyu soran kadınlar genelde alt metin olarak şunu diyordur:
“Emiyor mu yoksa ek gıda mı veriyorsun? Bak emmiyorsa o zaman gelişemez. Ben 5 yaşına kadar emzirdim. Sen hemen bırakmışsın emzirmeyi. Ama böyle annelik olmaz ki canım“
Bir de bunun dışarıda emzirme olayı var ki anne-babaların karşılaştığı ilginç sorunlar arasında bayağı da önemli olanlardan biri. Mecburen dışarı çıkmışsınız ve bebek acıktığı için ağlamaya başladı. Böyle bir durumda mecburen emzirmeniz gerekecek ama bunu nasıl yapacaksınız? Kadın-erkek demeden meraklı gözler sizi izliyormuş gibi hissetmeniz normal. Emzirme için uygun bir alan bulamadığınızda ne olacak peki? Ya şekilsiz bir örtü örterek emzirmeye çalışacaksınız ya da emzirmeye uygun bir yer bulma çabalarını arttıracaksınız eşinizle beraber. Ya da modern emzirme örtüleri ile soruna çözüm bulacaksınız. Bahsettiğim tipte emzirme örtüsü için aşağıdaki adresi önerebilirim:
- Daha dur, bunlar iyi günlerin! Tabi tabi, bunlar iyi günlerim. Bugünlerde piyangodan para tutturdum. Kariyerimin de doruklarındayım. Kayınvalidemle bile çok iyi geçiniyorum. Bir dediğimi iki etmiyor!
Bu cümleyi kuran insanlara göre sadece kendileri zor zamanlar geçirmiştir. Siz de zorluk mu görmüşsünüz canım… Kendisi çok zor bir hamilelikten sonra çocuğunu büyütürken de dünyada hiç kimsenin karşılaşmadığı zorluklara göğüs germek zorunda kalmıştır. Kendisi bir kahramanken siz anne bile olamamış rahatına düşkün birisinizdir. Siz kimsiniz ki canım, sizin sadece adınız anne ?
Anne-babaların karşılaştığı ilginç sorunlar adını verdiğim ve iştahla yazdığımı bu yazıyı daha fazla soru ve sorunla uzatarak can sıkmak istemiyorum ama dilerseniz ve içinizden geliyorsa siz de yazının altından yorum yaparak sizin karşınıza çıkan ilginç soru ve sorunları okuyucular ile paylaşabilirsiniz. Hatta kendi annenize sorabilir misiniz; size hamileyken ya da sizi büyütürken nasıl ilginç şeylerle karşılaşmış?
Bu arada bir şey soracağım: Çocuk yapmıyor musunuz? Yapın da sevelim. ?
Yine muhteşem bir yazı! Hem dili hem tespitleriyle! Hele “Ben beş yaşına kadar emzirdim” cümlesinde gülmekten yere kapaklanıyordum.
Bütün bunlar bir yana, düşünmeden edemiyorum: İklim krizinden ayrımcılık derdine bu kadar arızalı bir devre, bu kadar sevgisiz bir gezegene çocuk getirmeye değer mi?
Yazılarını sevdiğim birini güldürmek ne hoş, okuduğunuz için teşekkür ederim.
Ben de düşünmeden edemiyorum ama çok da ümitsiz değilim. Belki de bu (ümitsiz olmamak) benim kişiliğimden kaynaklıdır. Yine de belirtmem lazım: 9 yıllık evliyim ve çocuğum yok 🙂
nasıl güzel bir yazı hazırlamışssınız:))) iç sesimle konuşuyormuş gibi okudum. kapanış da harika. senelerdir kimle görüşsem aynı seyi duyuyorum artık asosyal oldum insanalrın bu sorusundan kaçmak için kimseyle görüşmüyorum.
Merhaba sevgili kocam,
Patron’un ve gelecekteki çocuklarının annesi olarak yazmak isterim ki bu güzel yazıdan sonra düşündüğümden çok daha iyi bir baba olacağına inandım. Ebeveynlere ve çevresindekilere bir ayna olur umarım yazdıkların.Senin gibi kadına değer veren,sevgi ve saygısıyla onu yücelten adamların çoğalması dileğim. Seni seviyorum❤️ Eeee biz ne zaman çocuk yapacağız bakalım 🙂
Canım,
Ben de epey uzun bir zamandır (konuştuğuz gibi) iyi bir baba olacağıma inanıyorum. Dileğine iştirak etmekten memnuniyet duyarım. ? Ben de seni çok seviyorum ve umarım yakında bir bebek kararı veririz. ?
ağaç yaş iken eğilir büyükdükçe sorunlarıda artıyor
çocuk büyük gerçekten emek isteyen bir durum söz konusu biz anne babaya büyük yük herşeyin hayırlısı temennim oku her çocuk iyi bir şekilde yetiştirilmeli